Ambivalans Nedir?


Ambivalans [ambivalence: ambivalens, ikircik, ikircikli] bir kişi, nesne ya da duruma yönelik olarak zıt duygu, tutum ya da eğilimlerin eşzamanlı olarak varlığı anlamına gelir. Psikanaliz bağlamında ambivalans kavramı, daha çok aynı nesneye yönelik hem sevgi hem de nefret hislerinin birlikte bulunmasını tanımlamak için kullanılmıştır. Ancak bu kavram, aynı zamanda bağımlılık ve bağımsızlık ya da egemen olma ve boyun eğme gibi çelişkili arzuların eşzamanlı varlığına; haset ve şükran ya da yüceltme ve değersizleştirme gibi çelişkili tutumlara; ya da etkin ve edilgin dürtüsel hedeflerin ya da arzuların birlikte bulunmasına da işaret edebilir.

ambivalence – ambivalens / ikircik / ikircikli

bir kişi, nesne, olay ya da durum için karışık ya da zıt duygular besleme; birbirine zıt, çelişkili fikirlere sahip olma. [Geliştiren/aktaran: İsveçli psikiyatr Eugen Bleuler (1857-1939)]

Karakaş, S. (2017). Prof. Dr. Sirel Karakaş Psikoloji Sözlüğü:
Bilgisayar Programı ve Veritabanı – www.psikolojisozlugu.com (sürüm: 5.2.0/2022)

Ambivalans -özellikle sevgi ve nefretin bir arada bulunması- insan ilişkileri içinde evrensel bir eğilimdir. Ancak bu ambivalans çatışmasının yoğunluğu ya da doğası birey tarafından tolere edilemediğinde, patolojiye yol açabilir. Böyle durumlarda ambivalans şunlara yol açar: çatışmanın bir kutbunun bastırılmasına (buna bazen ters tepki oluşturma [reaction formation] da eşlik eder); çatışmanın bir yönünün başka bir nesneye kaydırılmasına (yer değiştirme [displacement]); ya da çatışmanın iki kutbunun bilinçte ayrı tutulmasını gerektiren inkâr ve bölme savunmalarına. Bu da egoda ve nesne temsillerinde bölünmeye neden olur.

Freud (1912a) terimi ilk kez 1912 yılında, analiste yönelik olumlu ve olumsuz aktarım tutumlarının bir arada varlığını açıklamak üzere kullanmıştır. Ancak bu olguya daha önce de, Küçük Hans’ın (1909c) ve Fare Adam’ın (1909d) davranışlarını tanımlarken açık biçimde değinmiştir. Freud bu terimi, Bleuler’den (1910) ödünç almıştır. Bleuler, 1910 yılında verdiği bir derste bu kavramı genel bir insan eğilimi olarak tanımlamış, ancak bunun, özellikle şizofreni hastalarında belirgin olduğunu ileri sürmüştür. Şizofrenik bireylerde aynı anda karşıt biçimde eyleme geçme dürtüsü, çelişkili önermelere inanma ve aynı kişiye karşı hem sevgi hem de nefret besleme gibi durumlar görülür (sırasıyla iradenin, aklın ve duyguların ambivalansı). Freud (1913e) terimi çoğunlukla bu son anlamıyla, yani duygusal ambivalansı [emotional ambivalence] tanımlamak için kullanmıştır; bu durumu obsesif nevrozun ve melankolinin (1917c) semptomlarının yanı sıra, Oedipus kompleksi (1913e) bağlamındaki çelişkili tutumların merkezinde görmüştür. Ancak Freud (1905b, 1915b; 1918a), içgüdülerin doğasında bulunan iki kutupluluğa (bipolarlık) da değinmiş, sadizm ve mazoşizm, teşhircilik ve gözetleme, hâkimiyet kurma ve boyun eğme gibi eşzamanlı etkin ve edilgin içgüdüsel hedeflerde kendini gösteren bu çift yönlü yapıyı tanımlarken de ambivalans terimini kullanmıştır.

Abraham (1924b), libidinal dürtü gelişimiyle nesne ilişkilerine dair fikirleri birleştiren bir ambivalans gelişim şeması ortaya koymuştur. O, erken oral emme evresini ambivalans öncesi [preambivalent] olarak tanımlamış; daha sonraki oral ısırma evresi ile onu izleyen anal-sadistik evreyi ambivalent [ambivalent] olarak görmüş; bireyin nesneyi yıkımdan korumak amacıyla ruhsal olarak onu esirgemeyi öğrendiği genital evreyi ise ambivalans sonrası [post-ambivalent] olarak nitelendirmiştir.

Bu kavramlar, ambivalansı tolere edememe durumunun “iyi” ve “kötü” nesnelerin bölünmesine zemin hazırladığı, aynı nesneye yönelik sevgi ve nefreti fark edebilme ve tolere edebilme kapasitesinin ise paranoid-şizoid konumdan depresif konuma geçişe olanak tanıdığı Kleinci kuram üzerinde önemli bir etki yaratmıştır.

Kernberg (1975), ambivalansı tolere edebilme kapasitesindeki bu farklılığı, daha üst düzeydeki ya da nevrotik kişilik örgütlenmelerini (ambivalansın tolere edilmesi ve çok yoğun olduğunda bastırılmasıyla karakterize edilir) daha alt düzeydeki ya da sınır kişilik örgütlenmelerinden (ambivalansa tahammülsüzlük ve inkâr ile bölmeye başvurma ile karakterize edilir) ayırt etmek için kullanmıştır.

Zaman zaman ambivalans, arzu ve savunmanın birbiriyle uyumsuz ya da rekabet hâlindeki güdülerini tanımlamak üzere çatışma ile eş anlamlıymış gibi, oldukça geniş ve hatta ayırt gözetmeksizin kullanılmıştır.

Buna karşılık Brody (1956), ambivalansın aynı nesneye yönelik sevgi ve nefret tutumlarını tanımlamakla sınırlandırılmasını önermiştir.

Holder (1975) da terimin hassas bir şekilde kullanılmasının önemine dikkat çekmiş; ambivalansın ağır çatışma ve patolojilere yol açabileceğini, ancak her çatışmanın ambivalanstan kaynaklanmadığını belirtmiştir. Bununla birlikte, o (Holder), nesnelere yönelik sevgi ve nefretin yanı sıra, haset ve şükran ya da yüceltme ve değersizleştirme gibi önemli ambivalan ego tutumlarının da var olabileceğini savunmuştur.

A. Kris (1984), klinik çalışmalarda, ambivalansın oluşturduğu çatışmalar ile arzu ve savunma arasındaki çatışmaların ayırt edilmesinin yararına dikkat çekmiştir. Kris, ambivalans çatışmalarını –id, ego ya da süperego içinde, doğrudan karşıt arzular, tutumlar ya da değerler arasında gerçekleşen sistemiçi çatışmalar [intrasystemic conflicts]- divergent/ıraksak çatışmalar [divergent conflicts] olarak; arzu ile savunma arasındaki çatışmaları ise konvergent/yakınsak çatışmalar [convergent conflicts] olarak adlandırmıştır. Ambivalans çatışmaları, hem yürümeye başlayan çocukluk dönemindeki ayrışma ve bireyleşme süreçlerinin, hem daha sonraki ergenlik çatışmalarının merkezinde yer almaktadır.

Kaynak:

American Psychoanalytic Association. (2012). Ambivalence. İçinde Psychoanalytic terms and consepts (4. baskı, s. 14).

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir