İd (Id), Freud’un yapısal modelinde tanımladığı üzere, dürtüsel itkilerin zihinsel temsillerini içeren zihinsel bir sistem ya da organdır [agency]. Bu modelde, tamamı bilinçdışı olan id’in içeriği, hem kalıtsal yapısal unsurları hem de edinilmiş ve bastırılmış parçaları kapsar. İd’in işleyişi, haz ilkesi [pleasure principle] tarafından yönetilir; serbestçe dolaşan dürtü enerjisiyle [drive energy] çalışır ve birincil süreç [primary process] düşünme biçimleriyle işler. İd, zihinsel yapılar arasında insan organizmasının içsel biyolojik gereksinimleriyle en yakın ilişki içinde olan yapıdır; bu gereksinimler zihinsel düzeyde cinsel ve agresif dürtü arzuları [sexual and aggressive drive wishes] biçiminde temsil edilir. Freud’un (1933a) ünlü deyişiyle, psikanalitik tedavinin amacı, bastırılmış olanı bilinçli hâle getirmek; yani “id’in olduğu yerde, ego olsun”dur.
Her ne kadar Freud (1938a), id’i yaşam boyunca zihnin en önemli parçası olarak tanımlamış olsa da, bu terim zamanla göreli bir kullanım azalmasına uğramıştır. İd kavramı, dürtüler [drives], psişik enerji [psychic energy] ve ekonomik bakış açısı [economic viewpoint] gibi temel varsayımları içerdiğinden, bu kuramsal yaklaşımları çevreleyen tüm tartışmalara konu olmuştur. Bununla birlikte, motivasyon ve çatışmada dürtüleri merkezî bir unsur olarak kabul eden çağdaş analistler dahi, genellikle agresif ve cinsel dürtülerden ya da arzu ve savunma konstelasyonlarından söz ederler; id terimine ise nadiren başvururlar.
Freud, “Ego ve İd” adlı eserinde (1923a) zihnin yeni yapısal modelini ortaya koyarken, ilk kez das Es (kelime anlamıyla “the It [O]” -Strachey tarafından “the Id” olarak çevrilmiştir) terimini kullanmıştır. Bu noktada Freud, terimi Alman psikiyatrist Groddeck’ten ödünç aldığını belirtmiş; Groddeck bu ifadeyi, insanın “bilinmeyen ve denetlenemez güçler tarafından yaşanıyor olması” şeklinde tanımlamıştır. Freud ayrıca bu kullanımı, Nietzsche’nin “das Es” kavramını, insan doğasının doğa yasalarına tabi bileşeni olarak ele alış biçimiyle de ilişkilendirmiştir.
Freud’un id kavrayışı, kökenini daha önceki topografik zihin modelinde (1900, 1915d) tanımladığı bilinçdışı sistemde bulur. İd, özellikle birincil süreç işleyiş biçimi ve bastırılmış içerikleri bakımından, bilinçdışı sistemle birçok ortak özelliği sürdürmüştür. Ancak Freud’un yeni yapısal modelinde, bilinçdışı işleyiş yalnızca bastırılmış olan id’in bir özelliği değil, aynı zamanda bastırmayı gerçekleştiren egonun ve süperegonun da önemli bir bölümüne ait bir özelliktir. İd, artık bilinçdışı ile eşanlamlı değil, daha çok zihinsel işleyişin içgüdüsel yönleriyle ilişkilidir. İçeriğinde, temel fizyolojik gereksinimlerin karşılanmasına ilişkin haz anılarının ve algılarının oluşturduğu arzulardan türeyen istekler yer alır. Bununla birlikte, altta yatan biyolojik güçlerle, id’in zihinsel içeriği arasındaki ayrım, Freud’un bilinçdışı tanımında olduğundan daha belirsizdir.
Devam edecek…
Kaynak:
American Psychoanalytic Association. (2012). Id. İçinde Psychoanalytic terms and consepts (4. baskı, s. 105).
Bir yanıt yazın