Ruhsal aygıt [psychic apparatus] (ya da zihin [intellect]) kavramı, Freud’un çalışmalarında en başından itibaren yaygındır (örneğin, 1898 tarihli “Unutkanlığın Ruhsal Mekanizması [The Psychical Mechanism of Forgetfulness]” adlı makalesine bakınız). Bu kavram, o tarihten sonra Freud’un eserlerinde sürekli olarak yer almış ve onun son metinlerinden biri olan Psikanalize Genel Bir Bakışın [An Outline of Psychoanalysis] (1940a [1938]) birinci bölümünün başlığını oluşturmuştur. Freud bu terimi, hayvanın ve insanın zihinsel işleyişine doğa bilimlerinin (özellikle fizyoloji ve fizik) gereklerine uygun bir temsil [representation] kazandırmaya çalışan on dokuzuncu yüzyıl psikologlarının terminolojisinden ödünç almıştır.
Statik bir bakış açısından ele alındığında, Freudcu ruhsal aygıt tasarımları, sonradan “topografyalar [topographies]” olarak adlandırılan kavramlara karşılık gelir. İlk topografya (henüz bu ad verilmemiştir), Düşlerin Yorumunun [The Interpretation of Dreams] (1900a) VII. Bölümünde ortaya konmuştur ve esas olarak bilinçdışı [unconscious], bilinçöncesi [preconscious] ve bilinç [conscious] arasındaki ayrımı içerir. İkinci topografya (Ego ve İd [The Ego and the Id], 1923b’ye bakınız), id, ego ve süperego ayrımını yapar; bu yapılar, bir yumurtayı andıran bir diyagramla tasvir edilmiştir ve bu diyagram, daha sonra Psikanalize Yeni Giriş Derslerinin [New Introductory Lectures on Psychoanalysis] XXXI. Seminerinde (1933a [1932]) biraz farklı bir biçimde yeniden ele alınmıştır.
Yine en başından itibaren, ruhsal aygıt kavramı dinamik bir bakış açısına da işaret etmiştir: işleyen bir şeyin varlığını varsaymıştır. Düşlerin Yorumunun VII. Bölümünde çizilen şema, o dönemin, algıdan harekete geçiş süreciyle ilgilenen genel psikoloji çerçevesi içinde bir yer tutar (örneğin, Henri Bergson’un 1896 tarihli Madde ve Bellek [Matter and Memory] adlı eserinde görüldüğü gibi) ve deneysel psikolojinin uyarıcı-tepki eşleşmesi anlayışıyla örtüşür. Freud’un amacı, henüz “kompleksler [complexes]”olarak adlandırmadığı “bilinçdışı sistemlerin [unconscious systems]”, algısal aygıt [perceptual apparatus] tarafından toplanan bilgiler üzerinde nasıl etkide bulunduğunu ve bu bilgilerin temsillere -özellikle de bu bağlamda, düşsel temsillere [oneiric representations]- ve bilinçli harekete nasıl dönüştüğünü göstermekti. Benzer şekilde, id, ego ve süperego olmak üzere üç yapının oluşturduğu grup da, özellikle bilinçdışı [unconscious] ile bilinçli olmayan [non-conscious] arasındaki bazı güçlüklerin çözümüne imkân vererek ruhsal işleyişin açıklanmasını sağlamayı amaçlamıştı. Freud, id, ego ve süperegonun, Düşlerin Yorumundaki şemanın yerine geçip geçmediğini -yani onu geçersiz kılıp kılmadığını- ya da yalnızca ona başka bir bakış açısı mı eklediğini hiçbir zaman açıkça belirtmemiştir.
Daha kesin ifadeyle, Freudcu ruhsal aygıt kavramı, fizikten ödünç alınan bir tür “enerjik ekonomi [energic economy]” düşüncesini içerir. Freud, cinsel enerjinin [sexual energy] (Wilhelm Reich’in yapacağı gibi) ya da daha genel anlamda psişik enerjinin [psychic energy] tam doğasını hiçbir zaman belirlemeye çalışmamış olmakla birlikte, (Gustav Fechner’den esinlenerek) insan psişesinin işleyişini bir tür “enerjinin [energy]” akışı, dengesi ve dönüşümü perspektifinden tasarlamıştır. Haz ilkesi [pleasure principle], psişik/ruhsal organizmada gerilim belirli bir düzeye ulaştığında bir boşalmanın gerçekleşeceği düşüncesini ifade eder; bu boşalma öznel olarak haz biçiminde yaşanır, ancak nesnel etkisi gerilimi azaltmak ve taşma tehlikesinden kaçınmaktır. Haz ilkesi doğrudan doğruya termodinamikten türetilmiş olsa da, toplumsal açıdan uyumsuz bir cinsel “enerji”nin toplumsal olarak kabul edilebilir etkinliklere dönüştürülmesini öngören yüceltme [sublimation] kavramı kimyadan kaynaklanmaktadır.
Son olarak, ruhsal aygıta ilişkin en etkileyici tasvirlerden bazılarının, optikten alınan modellere dayandığını belirtmek önemlidir (örneğin Düşlerin Yorumundaki yukarıda belirtilen bölüm ile Laik Analiz Sorunu [1926e] eserine bakınız). Freud’un kimi zaman psychisch (psişik), kimi zaman da seelisch (zihin [intellect] ile ilgili) sıfatlarını kullanması anlamlı bir fark oluşturmaz; çünkü bu iki kelime eşanlamlı olarak kabul edilebilir.
Ruhsal aygıt kavramı ve Freud’un bu kavrama yüklediği işlevler, fizik bilimlerinden alınan modellerin psikanaliz için taşıdığı değer meselesini gündeme getirir. George Politzer ve Jean-Paul Sartre gibi bazı düşünürler, bu tür modellerin psişenin özgüllüğünü affedilemez bir yanlış anlama anlamına geldiği sonucuna varmışlardır. Nitekim Sartre, Diyalektik Aklın Eleştirisi (1960) adlı eserinde savunma mekanizması kavramına ilişkin olarak, böyle bir temsilin “egonun işleyişine önsel [a priori] bir durağanlık yüklediğini” ifade etmiştir. Eğer Georges Politzer’in savunduğu gibi psişe başlı başına bir tür dram [drama] ise, hiçbir aygıt onu temsil edemez. Bu argümanlara şu şekilde karşılık verilebilir: Bunlar metaforlardır -topografya, kökeninde yer anlamı taşısa da, beyni bir mekân olarak işaret etmez; yalnızca “psişenin bir yerini [locus of the psyche]” ifade eder ve dinamik bir bakış açısından enerji akışları ve dönüşümleri fizyolojik ya da kimyasal süreçler değil, psişik süreçlerdir. Freud bu zorlukların tamamen farkındaydı ve özellikle psişenin görselleştirilmesinin yarattığı sorunlar konusunda kendisini açık bir şekilde ifade etmiştir (bkz. Psikanalize Yeni Giriş Dersleri, 1933a, XXXI. Ders). Yine de Freud için, “psişik aygıt [psychic apparatus]” adını verdiği tasarımlar yalnızca yararlı fakat yanıltıcı imgelerden ibaret değildi; Plotinus ve Bergson’un öğrettiği gibi, kişiyi aldatmamaları için başka, onlarla bağdaşmayan imgelerle birlikte kullanılmaları gereken basit imgelerden daha fazlasıydı. Freud, psişik işlevlerin beyin merkezlerinde yer aldığı varsayımına dayanan nörolojik bakış açısı (ki psikanalizi geliştirdiği dönemde artık bu görüşü paylaşmıyordu) ile, her türlü topografik yerleşimi, işleyişi veya mekanik işleyişi dışlayan fenomenolojik bakış açısı arasında bir yol açmaya çalışmış gibi görünmektedir. Nitekim Freud zaman zaman bu fenomenolojik bakış açısını da benimsemiştir, ancak psişik aygıt kavramının devreye girdiği metinlerde değil. Yine de, bu izlemeye çalıştığı yol o kadar dar görünmektedir ki, gerçekten geçilebilir olup olmadığını sorgulamak mümkündür. Bu yaklaşımın meşruiyetini tamamen sorgulamaya gitmeden de, en azından onu -Freud’un kendi ifadeleriyle- “geçici [provisional]” olarak değerlendirebiliriz. (YVON BRE`S)
Kaynak:
Macmillan Reference USA. (2005). Psychic apparatus. İçinde International dictionary of psychoanalysis (1. baskı, s. 1351).
Bir yanıt yazın