ego ideal – ego ideali
klasik psikoanalitik kurama göre kişinin olmak istediği, öykündüğü mükemmel. İdeal olarak görülen kimselere göre şekillenmiş olan bilinçli ya da bilinçsiz zihinsel imge, bireyin olmak istediği şeyin modeli. Özün (self) ulaşmak istediği standartları, bebeksi tümgüçlülük ve mükemmellik hayallerini, içselleştirilmiş ideal nesnelerin kalıntılarını, anne ve baba sevgisini sürdürmede gerekli olan özellikleri, onların amaç ve değerleriyle yapılan olumlu özdeşimleri (örn., tutarlılık, sadakat) kapsar. Ego ideali, kişiyi, seçmiş olduğu hedeflere yönlendirir. Klasik kuramı geliştirme çalışmalarında, narsisistik mükemmeliyet vurgusu ortadan kalkmış, kavram, süperego kavramının içine yerleştirmiştir.
Karakaş, S. (2017). Prof. Dr. Sirel Karakaş Psikoloji Sözlüğü:
Bilgisayar Programı ve Veritabanı – www.psikolojisozlugu.com (sürüm: 5.2.0/2022)
Ego ideali [ego ideal], süperegonun bir bileşenidir ve çeşitli türdeki standartların, değerlerin ve mükemmellik imgelerinin deposu olarak işlev görür. Ahlaki ideallere uygun yaşayamamak çoğunlukla suçluluk duygusunu tetiklerken, narsisistik mükemmelliğe ilişkin ideallere ulaşamamak ise genellikle utanç duygusunu ortaya çıkarır. Tersine, mükemmellik ideallerine herhangi bir yakınlaşma, genellikle öz-değerin [self-esteem] artmasına yol açar. Ego ideali, erken gelişim dönemindeki idealleştirilmiş nesnelerle kurulan özdeşimlere olduğu kadar, idealleştirilmiş kendilik temsillerine de dayanır. Bu yapı, ödipus öncesi [preödipal] değerlerin, ödipus sonrası [postödipal] gelişimin idealleriyle ve kişisellikten arındırılmış değerleriyle üst üste katmanlaşmasından oluşur. Ahlaki değerler [moral values], genellikle başkalarına yönelik ideal davranış biçimlerine işaret eder ve hem yapılması emredilen hem de yasaklanan tutumları kapsar. Gelişimin ardışık evrelerinden gelen değerlerin katmanlaşması, çoğu zaman birbiriyle çelişen niteliktedir. Herhangi belirli bir değere yönelik çaba, diğer değerlerle çatışmaya yol açabilir. Ego idealiyle ilişkili çatışmalar, kaçınılmaz olarak öz-değerin düzenlenmesinde zorluklara neden olur ve bu durum, çeşitli biçimlerde patolojik narsisizme yol açabilir.
Ego ideali, ahlaki değerlere ve başkalarına yönelik davranışlara bağlı olması nedeniyle, insana özgü belirgin bir öneme sahip kritik bir işlev görür. Ego ideali kavramı, psikanalitik kuramlaştırmalarda da merkezi bir öneme sahip olmuştur; çünkü bu kavram, özellikle süperegonun yapısı olmak üzere yapısal kuramın açıklanmasına, öz-değerin düzenlenmesine, yapı inşasında özdeşimlerin rolüne ve duygulanım düzenlemesine bağlıdır. Ego idealine ilişkin patoloji, patolojik narsisizmin çeşitli görünümlerinin açıklanmasında da merkezi bir rol oynamaktadır.
Freud (1914e), ego ideali terimini “Narsisizm Üzerine [On Narcissism]” başlıklı makalesinde ortaya atmıştır. Bu terim, Freud’un yazıları boyunca anlam açısından birçok önemli değişime uğramıştır; ancak her zaman onun narsisizm anlayışıyla, özellikle de öz-değer ve öz-değerin düzenlenmesi ile yakından ilişkili olmuştur. Bazı dönemlerde bir işlev, bazı dönemlerde ise bir fail [agancy] olarak tanımlanan evrimsel ego ideali kavramı, aynı zamanda süperego kavramının gelişimiyle de yakından bağlantılıdır ve bu yolla yapısal kuramın ortaya çıkışına katkıda bulunmuştur. “Narsisizm Üzerine”de Freud, ego idealini, çocukluğun yitirilen narsisizminin yerine geçen bir yapı olarak tanımlamıştır. Freud, ego idealinin kendisi ile, ego idealinin standartlarının karşılanmasını güvence altına alan ve egoyu bu standartlara göre ölçen faili [agency] birbirinden ayırmıştır. Bu ayrım, “Psikanaliz Giriş Dersleri“nde [Introductory Lectures] (1916/1917) yeniden dile getirilmiş; ancak Freud, “Grup Psikolojisi ve Ego Analizi”nde [Group Psychology and the Analysis of the Ego] (1921), ego ideali terimini, daha etkin, otoriter, eleştirel, gözlemleyici ve cezalandırıcı bir psişik faili [psychic agency] tanımlamak için kullanmıştır. Bu fail, vicdan, kendini gözlemleme ve gerçeklik sınaması gibi birbiriyle ilişkili işlevleri kapsayan bir yapı olarak ele alınmıştır. İki yıl sonra, “Ego ve İd [Ego and Id]” (1923a) adlı çalışmasında Freud, bu psişik faili artık süperego olarak adlandırmıştır. Ancak bu noktada gerçeklik sınama işlevi, süperegodan alınarak egoya devredilmiş ve süperego bu işlevi artık içermemeye başlamıştır.
Freud, ego ideali ve süperego terimlerini birbirinin yerine kullanarak, bu yapının oluşumunu, nesne yatırımlarının yerini alan bir özdeşleşmelerin gelişim süreci olarak ayrıntılandırmıştır. Bu özdeşleşmeler, çocukluğun en erken dönemlerindeki nesne katekslerini/yatırımlarını ve ödipal evredeki yatırımları da kapsar. Süperego, ödipus kompleksinin ambivalan nesne yatırımlarının mirasçısı olarak, hem ideal davranışa yönelik buyrukları hem de ebeveynin cinsel ayrıcalıklarını üstlenmeye karşı yasakları içerir. Freud, “Psikanalize Yeni Giriş Dersleri“nde [New Introductory Lectures on Psycho- Analysis] (1933a) ego ideali ile süperego arasındaki ayrımı kısaca yeniden gündeme getirmiş ve bu bağlamda süperegonun işlevlerini kendini gözlemleme, vicdan ve ideali sürdürme olarak tanımlamıştır.
Ego psikologları ve çatışma kuramcıları, ego idealini, süperego yapısı içinde yer alan ayrı bir işlevler dizisi olarak görürler. Her ne kadar ego ideali, gelişimin erken evrelerinde ortaya çıkan idealleştirilmiş kendilik ve nesne imgelerinden kaynaklansa da, gelişimsel açıdan en sağlıklı sonuç, kişisel özelliklerden arındırılmış değerler [depersonified values] bütününün oluşmasıdır [“Kişisel özelliklerden arındırılmış değerler”, bir bireyin benliğine, kişisel arzularına, narsisistik yatırımlarına ya da özel ilişkilerine özgü olmayan, daha soyut, evrensel, toplumsal-kültürel açıdan paylaşılabilir değerlere dönüşmüş normlardır.]. Bununla birlikte, bu değerler, her zaman regresyona açık kalırlar. Jacobson (1964) ve ardından D. Milrod (1990), ego idealinin oluşumuna dair gelişimsel bir sıralama ortaya koymuşlardır. Başlangıçta çocuk, kendisini kendi ideali olarak alır; ancak zamanla bedensel sınırlılıklarının ve güçsüzlüğünün farkına vardıkça, birincil sevgi nesnesini (örneğin anne ya da baba) ideal olarak benimser. Bu dönemde çocuk, bu ideal nesnenin mükemmelliğini hâlâ birleşme deneyimleri [merger experiences] yoluyla kendisiyle paylaşıyor gibi hissedebilir. Gerçeklik duygusunun gelişmesi, çocuğun artık böyle bir regresyona izin vermemesi durumunda, mükemmellik imgeleri, yeni oluşan bir ego yapısına -yani “arzulanan” ya da “olunmak istenen” benlik imgesine [“wishful” or “wished for” self image]- aktarılır. Ancak süperegonun oluşumuyla birlikte, ego ideali de onun bir alt yapısı [substructure] olarak şekillenir ve ahlaki mükemmelliğe ilişkin kişisellikten arındırılmış değerlerin deposu haline gelir.
Ego idealine ilişkin literatürün büyük bir bölümü, bu yapının patolojik narsisizmle ilişkisine odaklanır. A. Reich (1953, 1954, 1960), patolojik durumlarda, ilkel cinsel idealleri, kararsız ego sınırlarını ve arzu ile gerçeklik arasındaki karışıklığı içeren tabloları açıklarken, bunların temelinde sadistik süperego öncüllerinin ve ilkel ego ideali biçimlerinin rol oynadığını belirtmiştir. Reich ayrıca, kadınlarda görülen bir tür narsisistik nesne seçimini, büyüklenmeci ve çocukça bir ego idealinin dışsallaştırılmasına dayalı olarak tanımlamıştır; bu durumda kadınlar, idealleştirilmiş fallik bir erkeği yüceleştirir ve ona boyun eğerler. Son olarak Reich, ego idealiyle ilişkili başka türden patolojik öz-değer düzenleme biçimlerini de tanımlamıştır. Kohut (1971, 1977), ego idealinin kökenini, erken dönemde gerekli aynalanmayı [mirroring] ve empatiyi sağlayan bir kendiliknesnesinin [selfobject] içselleştirilmesine bağlamıştır. Eğer bu kendiliknesnesi gereksinimleri karşılanmazsa, öz-değerin içsel olarak düzenlenmesinde bir başarısızlık meydana gelir ve birey, patolojik bir biçimde dışsal bir idealleştirilmiş nesneye bağımlı hale gelir. Kernberg (1975), süperegonun ve ego idealinin oluşumunda, saldırganlık/agresyon ile içselleştirilmiş nesne ilişkilerinin rolüne vurgu yapmış ve ego idealinin yapısına dayanarak narsisistik kişilikleri diğer karakter patolojisi türlerinden ayırmıştır. Kernberg, narsisistik karakterlerin, kendilik temsilinin çocukça bir ego idealiyle ilkel bir biçimde kaynaşmasına dayandığını; bunun da nesne temsillerinin ve dışsal nesnelerin değersizleştirilmesiyle birlikte ortaya çıktığını açıklamıştır. Bu kaynaşma [fusion], bireyi şiddetli narsisistik incinmelere açık hale getiren ve yoğun ve ilkel duygulanımlar (örneğin öfke, utanç, depresyon ve anksiyete) ile birlikte, bunların türevi olan narsisistik duygulanımlar (haset, kıskançlık, kin, küçümseme) yaşamasına neden olan patolojik büyüklenmeci kendilik adlı yeni bir yapının ortaya çıkmasına yol açar. J. Sandler, Holder ve Meers (1963), temel kavramları temsiliyet diliyle daha uyumlu hale getirmek amacıyla, ego ideali, süperego, ideal kendilik ve ideal nesne arasında ayrım yapmaya çalışmışlardır.
Kaynak:
American Psychoanalytic Association. (2012). Ego ideal. İçinde Psychoanalytic terms and consepts (4. baskı, s. 72).
Bir yanıt yazın