Agency için Redhouse Sözlüğü şu karşılıkları veriyor: i. vasıta, fail; iş, faaliyet; acentalık, vekalet; acenta. Temel Psikanaliz Sözlüğü ise “eyleyenlik” karşılığını kullanırken Psike İstanbul Psikanaliz Derneği “fail”, “temsilci”, “organ” karşılıklarını uygun buluyor. Agency, Psikanalitik Tanı‘da “tesir gücü”, “etkisi olma” ile karşılanıyor. Ben burada agency için, Yavuz Erten’in şurada kullandığı gibi, faillik kavramını kullanacağım
I.
Faillik [agency], Freud’un topografik ve yapısal modellerinde ayrıntılandırılmış, zihnin bir bileşeni, tamamlayıcı parçasıdır [component]; zihnin ilk modelinde sistem [system], ikinci modelinde ise yapı [structure] terimiyle eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Bu bağlamda temsilci, birbiriyle ilişkili işlevler grubunu temsil eder. Daha geniş ve çağdaş bir kullanımda ise temsilci, bireyin ihtiyaçlar, arzular veya diğer güdüler temelinde nedensel eylemde bulunabilme kapasitesini, ve aynı zamanda bu kapasitenin farkındalığı ve yaşantılanmasını ifade eder; bu, kimi zaman bir faillik duyumu [sense of agency] olarak da adlandırılır. Tüm psikanalitik tedavilerin ortak amacı, hastanın seçim yapma kapasitesini artırmak suretiyle fail/eyleyen olma duygusunu güçlendirmektir.
Faillik teriminin bu şekilde kullanımının genişlemesi, çağdaş psikanalizde, yapısal kuram ve ego psikolojisi odaklı anlayışlardan uzaklaşılarak, sıklıkla kişisel faillik’in [personal agency] merkezi olarak tanımlanan kendilik [self] kavramına yönelik artan kuramsal ilginin bir yansımasıdır. Ancak Freud, faillik terimini daha dar anlamıyla kullanmış olsa da, faillik‘nin ikinci anlamıyla ilişkili meseleler, psikanalitik düşüncenin en başından beri merkezinde yer almıştır. Freud, zihinsel yaşamın büyük bölümünün bilinçdışı güçler [unconscious forces] tarafından kontrol edildiğini öne süren kuramının, bizim çok değer verdiğimiz özgür irade [free will] ya da faillik için bir tehdit oluşturduğunun tam anlamıyla farkındaydı.
Freud (1900), “The Interpretation of Dreams [Düşlerin Yorumu]” adlı eserinde ilk kez tanımladığı topografik zihin modelinde, faillik terimini sistem ile eşanlamlı olarak kullanmıştır. Failler [agencies] ya da sistemler [systems], zihinde uyarılmanın ya da enerjinin belirli bir zamansal sırayla geçtiği “yerler [places]” olarak metaforik biçimde tanımlanmıştır. Freud’un topografik modelinin mekansal temelleri, onun zihnin bilinç, önbilinç ve bilinçdışı yönlerini tanımlarken sistem terimini tercih etmesine neden olmuştur; ancak Freud, daha etkin bir kavramı ifade etmek istediğinde, örneğin sansür [censorship] gibi yapılardan söz ederken, genellikle faillik terimini kullanma eğilimindeydi. Freud, yapısal modelini tanıttığında (1923a), faillik terimini yapı ile eşanlamlı olarak kullanmıştır; bu, zihinde kalıcı ve örgütlü bir işlevler dizisini ya da grubunu ifade eder (yapısal kuramda bunlar id, ego ve süperego olarak bilinir). Bu modelde faillik terimi, zihinsel yapılardaki dinamik yönü vurgular; yani zihinsel yaşamın etkin katılımcıları ve zihinsel süreçlerin müsebbip unsurları olarak işlev gören, etkileri gözlemlenebilen ya da çıkarılabilen yapılardır.
Psikanaliz içinde faillik teriminin ikinci anlamda kullanımı, son onyıllarda artış göstermiştir; ancak bu kullanımın felsefe içinde köklü bir geleneği vardır ve aynı zamanda Freud’un zihne dair görüşünün merkezinde yer alır. Freud’un zihin kuramı geliştikçe terapötik görevin [therapeutic task] niteliği değişmiş olsa da, altta yatan temel ilke her zaman, bireye artan düzeyde fail olma kapasitesi kazandırmak olmuştur. Başka bir deyişle, tedavinin amacı, bireyin amaçları tarafından yaşanmak yerine, kendi yaşamını sürebilmesi olmalıdır. Bu düşünce, ego psikolojisinin, yürütücü/idareci [executive] ve uyum sağlayıcı [adaptive] ego anlayışıyla daha da geliştirilmiştir (Hartmann, 1939a). Bu düşünce, Winnicott’ın (1960a) “sahici kendilik [true self]” ve “sahte kendilik [false self]” kavramlarına ve Kohut’un (1977, 1984) “iki kutuplu kendilik [bipolar self]” anlayışına da temel oluşturur. Bu tür kavramlar, zamanla Schafer’in (1976) “eylem dili [action language]” ve “eylem kendilik [action self]” anlayışını savunmasında, ayrıca G. Klein’in (1976) güdüsel süreçlerde kişiyi odağa alan yaklaşımında giderek daha merkezi bir yer edinmiştir. Psikanalizin, hem fiziksel hem de psişik eylemin kaynağı olarak faillik’in kimde ya da ne düzeyde yer aldığı sorusunu nasıl kavramsallaştırdığı konusu, literatürde hâlen etkin biçimde tartışılmaya devam etmektedir (Warme, 1982; W. Meissner, 1993; Cahn, 1995). Başka bir deyişle, faillik, öznenin, kişinin, bir psişik yapının, egonun ya da kendiliğin içinde mi yer alır?
Okuduğunuz metin “PSYCHOANALYTIC TERMS & CONCEPTS (2012), Edited by Elizabeth L. Auchincloss ve Eslee Samberg, American Psychoanalytic Association”ın Agency maddesinin çevirisidir.
II.
“Faillik” terimi, kendi yasalarıyla işleyen, ancak diğer parçalarla eşgüdüm hâlinde olan, psişik aygıtın, bir alt yapı [substructure] gibi işlev gören, bir parçasını ifade eder. Freud’un çalışmalarında bu terim ilk kez, The Interpretation of Dreams‘ın (1900a) VII. bölümünde, birkaç yıldır kullanmakta olduğu sistem terimiyle eşanlamlı ya da yakın anlamlı olarak ortaya çıkmıştır: “Buna göre, zihinsel aygıtı bileşik bir araç [compound instrument] olarak tasavvur edeceğiz ve bileşenlerine ‘agencyler’ ya da (daha açık olmak adına) ‘sistemler’ adını vereceğiz.” (s. 536–537) Freud’un çalışmalarında anlamı hiç değişmeden kullanılan “aygıt [apparatus]” terimi, psişeye, açık biçimde, solunum sistemi, dolaşım sistemi vb. başlıca organik sistemlerle karşılaştırılabilir bir statü kazandırır.
Bu bağlamda, bir faillik, işlevsel bir alt-bütün [sub-whole], ya da modern terimlerle ifade edilecek olursa, kapsayıcı bir yapı içinde yer alan bir alt yapıdır [substructure]. Bu düşünce, açıkça Freud’un nörofizyoloji ve ardından nöroloji alanındaki kapsamlı ön çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Eğer Freud bu metinde sistem teriminin “daha açıklayıcı” olduğunu öne sürmüşse, bu kuşkusuz, bu terimin ona daha tanıdık gelmesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim Freud bu terimi yıllardır kullanmaktaydı; özellikle de “Project for a Scientific Psychology”de (1950c [1895]), o dönemde çalışma biçimini kavramsallaştırmaya çalıştığı sinir sistemi içinde yer alan bu türden işlevsel gruplamaları ifade etmek amacıyla kullanmıştı. Freud, bu sistemlerin algı, bilinç, bellek vb. işlevleri “ürettiklerini” öne sürmüştür. The Interpretation of Dreams‘ten alıntılanan pasajda ise, bellek ve algı sistemlerini (karşılıklı dışlayıcı yapılar olarak tasavvur edilmiştir), sansürü, ayrıca ilk topografyasını oluşturan bilinçdışı, önbilinç ve bilinç (ya da algı-bilinç) sistemlerini ayırt etmiştir.
Freud’un bu noktadan sonraki yazılarında,faillik ve sistem terimleri anlam bakımından birbirine yakın kalmıştır. Ancak, sistem terimi genellikle topografik ayrımlara özgülenmiş; buna karşılık faillik, bir örgütlenmenin topografik, dinamik ve ekonomik bakış açılarının bir arada dikkate alınmasıyla ele alındığı durumları tanımlamak için daha geniş biçimde kullanılmıştır. İşte bu nedenle, yapısal kuramdaki id, ego ve süperego, sistemler olarak değil, faillikler olarak adlandırılır. Freud, faillikleri genellikle birbirini dışlayan yapılar olarak öne sürme eğilimindeydi: Örneğin, tek bir fenomen aynı anda hem id’in hem de ego’nun alanına ait olamaz. Tam da bu nedenle, Freud yaşamının sonlarına doğru, “An Outline of Psycho-Analysis [Psikanalizin Özeti]” (1940a [1938]) adlı eserinde olduğu gibi, bilinç ile bilinçdışı arasındaki karşıtlığı yalnızca belirli psişik süreçlerin “niteliği [quality]“ne dair bir fark olarak görmeye başladığında, bu iki terim artık faillik olarak değerlendirilmemiştir.
Metapsikolojinin kavramsal mimarisi içinde, faillik terimi, tanımını bir ölçüde belirsiz hâle getiren bir düzeyde konumlanmıştır. Bu nedenle, Béla Grunberger, Narcissism: Psychoanalytic Essays [Narsisizm: Psikanalitik Denemeler] (1971/1979) adlı eserinde narsisizmi, id, ego ve süperego ile aynı statüye sahip bir faillik olarak ele almayı önerdiğinde, şiddetli tartışmalara yol açmıştır. Benzer tartışmalar, örneğin Heinz Kohut’un geliştirdiği kendilik [self] kavramı çevresinde de ortaya çıkmıştır. (ROGER PERRON)
Okuduğunuz metin International Dictionary of Psychoanalysis‘in Agency maddesinin çevirisidir.
Bir yanıt yazın