Bölme [splitting], deneyimleyen zihnin bir parçasının iki ya da daha fazla parçaya ayrılma sürecidir. Terimin en yaygın çağdaş kullanımı, Kernberg’in (1966, 1975) çalışmalarında görülür; Kernberg, bölmeyi, sınırda ve diğer ağır psikopatolojilerde gözlemlenen bir savunma [defense] olarak tanımlamıştır. Kernberg, bölmeyi, çelişkili bilinçli yaşantıların (genellikle kendilik ve/veya nesneye ilişkin) yan yana var olduğu, ancak birbirlerini etkilemediği, “karşılıklı olarak dissosiye olmuş ego durumları” olarak tanımlamıştır. Kernberg’in bölme anlayışı, erken yaşamda iyilik dolu deneyimleri saldırganlıktan korumak amacıyla, benlik [ego] (kendilik [self]) ve nesnenin, tümüyle iyi [all-good] ve tümüyle kötü [all-bad] temsillere ayrılması biçimindeki Klein’ın savunmaya yönelik bölme kavramına dayanır. Kernberg, bölmeyi, kendilik ve nesne temsillerinin daha iyi bütünleşmesine dayanan, bu nedenle daha sağlıklı bir savunma olan bastırma [repression] ile karşıtlaştırır; bastırmada, kabul edilemeyen duygu ve/veya düşünceler bilinçdışında tutulur.
Bölme teriminin psikanaliz içinde uzun bir geçmişi vardır ve şunlar da dâhil olmak üzere birçok farklı anlamda kullanılmıştır: 1) histerinin nedeni olarak Fransız psikopatologlar tarafından tanımlanan “bilincin bölünmesi [splitting of consciousness]”; 2) zihnin bir parçasının normal biçimde bölünmesi; örneğin, içgözlem [introspection] sırasında benliğin kendini gözlemlemesinde ya da çocukların oyun oynarken isteyerek inanmayı askıya almasında olduğu gibi; 3) Psişik yapının farklılaşmasına yol açan, gelişimin normal bir süreci; örneğin, Freud’un “eleştirel fail [critical
agency]”in (süperego) gelişiminde egodaki yarılmayı tanımladığı açıklamada olduğu gibi; 4) Zihnin bazı parçalarının, genellikle zıt çiftler hâlinde bölünmesi, bir savunma sürecinin parçası olarak (örneğin, Freud’un, erkeğin sevgi nesnesini aşağılanmış ve idealleştirilmiş iki ayrı imgeye ayırmasını ya da tabu oluşumunda babaya yönelik hem korkulan hem de yüceltilen tutumun bölünmesini tanımladığı açıklamalarda olduğu gibi); 5) yadsımaya [disavowal] dayalı bir savunma süreci olarak, Freud’un “ego yarılması [splitting of the ego]” diye adlandırdığı ve gerçekliğin belirli yönlerine karşı doğrudan yönelmiş bir bölme biçimi; bu sayede, gerçekliğe yönelik birbiriyle çelişen iki tutumun yan yana var olabilmesi mümkün hâle gelir (örneğin, Freud’un fetişizm ve psikoz tanımlarında olduğu gibi); 6) Klein ve onun izleyicileri -Kernberg dâhil- tarafından tanımlanan erken bir savunma süreci; bu süreçte hem ego (kendilik) hem de nesne, tümüyle iyi ya da tümüyle kötü parçalara bölünür. Bu bölme süreci, saldırganlıkla ilişkili kaygılara karşı savunma işlevi görür ve benlik ile nesne temsillerinin gelişiminin bir parçasıdır; ve 7) Kohut tarafından tanımlanan dikey yarık [vertical split]; bu durum, büyüklük fantezileri [grandiosity] ile çaresizlik [despair] arasında çelişkili kendilik durumlarının bir arada var olması şeklinde kendini gösterir. Bu yarılma, sağlıklı narsistik ihtiyaçların bakım verenler tarafından karşılanmaması sonucunda ortaya çıkar.
Birçok analist, bölme mekanizmasını bastırma , yadsıma ve dissosiyasyon gibi diğer savunma süreçlerinden ayırmaya çalışmıştır, ancak bu girişimlerin hiçbiri tam anlamıyla başarılı olamamıştır. Freud’un son makalelerinden birinde belirttiği gibi, bölme muhtemelen tüm savunma manevralarının içinde yer almaktadır (1938b). Bununla birlikte, yadsımaya dayalı ego yarılmasına ilişkin sonraki tanımında Freud, daha ağır psikopatolojilerde işleyen savunma süreçlerine yönelik önemli ve süreklilik arz eden bir kuramsal incelemeyi başlatmıştır.
“Bilinç bölünmesi [splitting of consciousness]” kavramı, özellikle Janet olmak üzere Fransız psikopatologlar tarafından, histeriye özgü “ikili bilinç [dual consciousness]” tanımlamalarıyla ün kazanmıştır. Freud ve Breuer, bu terimi erken dönem çalışmalarında bu şekilde kullanmışlardır (Breuer ve Freud, 1893/1895). Ancak Freud, histeriyi, bir bastırma ve/veya içsel çatışma sonucu oluşan bir şey olarak kavramsallaştırarak, kısa sürede Fransızlardan ayrışmıştır; ona göre histeri, sentez yapma yetisinin dejeneratif bir yetersizliği ile açıklanamazdı. Buna karşın Freud, bölme terimini, çok çeşitli biçimlerde kullanmaya devam etmiştir; bunlar arasında şunlar yer alır: yaratıcı yazarlarda kendiliğin bölünmesi (1908a); bazı türde nesne seçimi, örneğin daha sonra “madonna–fahişe kompleksi [madonna- whore complex]“ olarak adlandırılan durum (1910d); fantezinin gelişimi, gerçeklik sınamasından ayrılmış ve uzak tutulmuş bir düşünce türü olarak (1911b); aynı anda hem korkulan hem de yüceltilen totem ve tanrıların oluşumu (1913e); düşüncelerin “sözlere [words]” ve “şeylere [things]” ayrılması (1915d); sapkınlıklarda dürtünün parçalara bölünmesi (1916/1917); süperegonun oluşumunda egonun bölünmesi (1917c); ve egonun bilinçli ve bilinçdışı parçalara ayrılması (1923a).
Bir yanıt yazın