Sahneleme Nedir?


Sahneleme [enactment], psikanalitik tedavi sırasında, hastanın bir aktarım fantezisini ifade etmesinin analistte bir karşıaktarım “eylemi”ni [action] tetiklediği, birlikte inşa edilen sözel ve/veya davranışsal bir deneyimdir. Sahnelemeler, hem hasta hem analist için bilinçdışı anlamlar taşıyan, hasta tarafından bilinçdışı olarak başlatılan ve analistin bilinçdışı bir uyum göstermesiyle gelişen “sembolik etkileşimler”dir [symbolic interactions] (Chused, 1991). Sahnelemeler, hem hastanın hem de analistin düşünmesini [reflection] aşarak bilinçdışı fantezileri gerçekleştirmeye çalıştığı için, birer dirençtir. Ancak sahnelemeler, aynı zamanda, hasta ile analistin henüz bilmeye tahammül edemedikleri bir şeyin iletişimi de olabilir. Sahneleme, ilişkisel ya da kişilerarası bir bakış açısından ayrıca, psikanalitik tedavi içinde hastanın ayrışmış [dissociated] bir kendilik durumunun [self state] ifadesi olarak da tanımlanmış ve kavramsallaştırılmıştır; bu bakış açısına göre, bu tür bir deneyime ulaşmanın tek yolu budur.

Sahneleme, açık ve belirgin bir davranış biçiminde ortaya çıkabileceği gibi, konuşma, tutum ya da bedensel ifadenin ince ama sürekli bir yönü olarak da gerçekleşebilir; öyle ki sahneleme, sessizlik ya da pasiflik gibi durumları da kapsayacak kadar geniş biçimde tanımlanır. Sahneleme, analitik ikilinin [analytic dyad] bir üyesinde bilinçdışı bir fantezinin eyleme geçirilmesi olan eyleme dökmeden [acting out] farklıdır. Sahneleme, yansıtmalı özdeşim [projective identification] kavramının intrapsişik ve kişilerarası alanlar arasında bir köprü işlevi gördüğü biçimde tanımlandığında, yansıtmalı özdeşimle benzerlik gösterir. Bu anlayışta, kendiliğin bölünmüş parçaları nesneye itilmekte ve nesne de bu duygulanımları geçici olarak kendisininmiş gibi deneyimlemektedir. Sahneleme, hastanın analisti bilinçdışı bir biçimde, kendi intrapsişik amaçlarına hizmet etmeye yönlendiren, eyleme geçirme vurgusuyla, J. Sandler’ın (1976a) rol tepkiselliği [role responsiveness] kavramını ve fantezilerin “gerçekleşmesine [actualization]” yönelik evrensel bir eğilim ve baskı olduğuna dair görüşünü (1976b) genişletir.

Sahneleme önemli bir kavramdır; çünkü aktarım ve karşıaktarıma ilişkin isteklerin ve korkuların intrapsişik kökenlere sahip olmakla birlikte, analitik ikilinin kişilerarası matrisinde simgesel olarak gerçekleşmeyi arzuladıklarını açıklığa kavuşturur. Bu nedenle sahnelemeler, analitik ikilinin her iki üyesinin de bilinçdışı dünyalarına, geçmişlerine ve analizin nasıl tıkanabileceğine dair bilgiler sunar. Sahnelemeler doğru biçimde anlaşıldığında, taşıdıkları duygusal yoğunluk, özellikle derin içgörülere yol açabilir.

Sahneleme kavramı psikanalitik literatürde neredeyse en başından beri mevcut olmakla birlikte, son yirmi yılda daha sık ilgi görmüştür. Bu ilgi, çağdaş psikanalizde nesne ilişkileri kuramlarının -analitik ikilinin çeşitli yönlerine vurgu yapan- artan etkisini yansıtmaktadır. Sahneleme terimi, psikanalitik literatürde 1950’li yıllardan itibaren, bilinçdışı fantezilerin simgesel olarak sahnelenmesine yönelik genel insani eğilimi tanımlamak üzere kullanılmaya başlanmıştır; bu kullanım, klinik bağlamda eyleme dökmeye eşdeğer bir anlam taşır. McLaughlin (1981) ve Jacobs (1986) ile birlikte sahneleme terimi, analistin kendi aktarımının çalışmasına olan etkisini ifade etmeye başlamıştır. Jacobs, sahnelemelerin dramatik olmak zorunda olmadığını; aksine, analistin sıradan teknik olarak deneyimlediği şeylerin içinde gömülü olabileceğini belirtmiştir. Ancak bu makalelerde, sahneleme, analitik ikilinin bir üyesinde bilinçdışı fantezinin eyleme geçirilmesi anlamına gelen eyleme dökmeden net bir biçimde ayrıştırılmamıştır. McLaughlin (1991), kavramı genişleterek hem hastanın hem de analistin aktarımına bağlı olarak ortaya çıkan genel “hatırlatıcı-zorlayıcı [evocative- coercive]” işlevleri de içerecek şekilde tanımlamıştır; bu bağlamda, her iki taraf da kendi eylemini karşı tarafın davranışına tepki olarak gerçekleştirdiğini hisseder. Etkili bir makalesinde Chused (1991), sahnelemeleri, hem hasta hem de analist için bilinçdışı anlamlar taşıyan, ancak hastanın aktarımın bir yönünü eyleme geçirme çabasıyla başlatılan ve analistin kendi karşıaktarımına dayanarak bilinçdışı biçimde uyum sağladığı psikanalitik “sembolik etkileşimler” olarak tanımlamıştır.

Bazı ilişkisel ve kişilerarası bakış açılarında sahneleme, klinik tekniğin merkezi odak noktasıdır; çünkü sahneleme, doğrudan zihne ve psikopatolojiye dair bir anlayışla bağlantılıdır. I. Hoffman (1994), analizin, hasta ve analistin birlikte inceleyip deneyimledikleri bir dizi sahneleme olarak yeniden tanımlanmasını önermiştir. P. Bromberg (1998a, 2006), zihin ya da kendiliğin, sürekli değişen çoklu kendilik durumlarından [self-states] oluşan bir manzara olduğunu öne sürmüştür; tedavi sürecinde gizlenmiş kendilik durumlarının sahnelenmesi, hem analistin hem de hastanın bu içeriklere erişim sağlayabildiği yoldur. Bromberg ve diğer ilişkisel kuramcılara (S. Mitchell, 1997; Bass, 2003) göre, analist, hastalarıyla yaşananların ne olduğunu anlayabilmek için kendi değişken kendilik durumlarına başvurmalıdır.

Kernberg (1975, 1976b) sahneleme terimini kullanmamış olsa da, sınırda hastaların tedavisine ilişkin tanımlamaları benzer bir kavramı içermektedir. Sınırda hastalar, yoğun aktarım duygularını sıklıkla eylem biçiminde ifade ettikleri için, hem akut hem de kronik biçimlerde yoğun karşıaktarım tepkileri ortaya çıkar. Bu aktarım/karşıaktarım sahnelemeleri, hastanın nesne ilişkileri patolojisine dair çok şey ortaya koyar ve analitik çalışmanın odağı haline gelir. Günümüzde sahneleme kavramı, tüm patoloji düzeylerindeki hastalara daha geniş bir biçimde uygulanmakta ve artık ortak inşa edilen bir fenomen olarak kavramsallaştırıldığı için analistin bağımsız katkısına da daha fazla önem verilmektedir.

Kaynak:

American Psychoanalytic Association. (2012). Enactment. İçinde Psychoanalytic terms and consepts (4. baskı, s. 110).

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir