Bu içerikte yer alan borderline kişilik bozukluğu vaka örnekleri sadece bilgilendirme amaçlıdır. Onlardan sadece ipucu elde edilebilir. Buradaki vakalardan hareketle hiç kimse kendine ve/veya bir başkasına borderline kişilik bozukluğu tanısı koyamaz/koymamalıdır.
Vaka örneği 1
21 yaşındaki Elizabeth, evdeki bazı sorunlarla ilgili profesyonel yardım almak amacıyla üniversitenin danışmanlık merkezine başvurmuştu. Annesi Georgia’nın psikolojik sorunları çok eskiye dayanıyordu ve bu aralar da zor bir dönemden geçmekteydi.
Georgia; annesi, eşi, çocukları ve işverenleri de dahil kimsenin bugüne dek onu takdir etmediğine inanıyordu. Ortadirek bir ailenin ortanca çocuğuydu. Üç kardeşin ikincisiydi, onu hep o dönem dört dörtlük bir öğrenci, şimdiyse meşhur bir avukat olan ablasıyla kıyaslıyor, Georgia’yı yetersiz buluyorlardı. Çünkü Georgia vasat bir öğrenciydi, gerçi öğretmenleri istese daha başarılı olabileceğine inanıyorlardı. Georgia ailenin “yüz karası” idi, annesinin beklentilerini asla karşılayamamıştı. Sık sık patlak veren tartışmalarda annesinin ona defalarca “Ne kadar sefil bir çocuk olduğunu fark ettiğimde keşke seni terk etseymişim” dediğini hatırlıyordu.
Georgia, liseden mezun oldukları yaz Elizabeth’in babası Harold’la evlenmişti; o günlerde Harol’da hayrandı. Harold da Georgia için elinden gelen her şeyi yapmıştı ama nedense hiçbiri ona doğru veya yeterli gelmemiş, Georgia’nın Harold’a karşı tutumu değişmişti. Elizabeth’in sağlam biri olarak nitelediği Harold, Georgia’yı “hayatını bir türlü yoluna koyamayan garibanın teki” olarak görüyordu. Elizabeth ve küçük erkek kardeşi annelerinden olabildiğince kaçınıyorlardı. “Bazen modu birden değişiyor, mesela sizi suçlarken birden sevgisiyle sizi boğmaya başlayabiliyor” diye anlatıyordu Elizabeth. “Sizi sevsin mi sizden nefret mi etsin karar veremiyor. Çok saçma.”
Georgia’nın bu dengesiz davranışlarının hem hem sosyal alanda hem de kariyer anlamında benzer sonuçları olmuştu. İyi bir ilk izlenim yaratsa da, girdiği sayısız yarı zamanlı işin hepsi aynı şekilde, Georgia’ın ufak bir sorunu abartıp gördüğü muameleden dolayı infial yaratmasıyla son bulmuştu. Sosyal iletişimleri de aynı seyri izlemişti. “Mahalledeki herkesi kendinde uzaklaştırdı” diye anlatıyordu Elizabeth. “Bazı insanları kızdırdı, bazılarını yapışkan tavırlarıyla boğdu, bazılarına ikisini birden yaptı. Her defasında aynı şey: Arkadaş ediniyor, sonra bir sinir krizi geçiriyor, onlara sövüp sayıyor. Mahalle faaliyetlerinin dışında kaldığında da sinirleniyor çünkü buluşup onu dışlamanın yollarını aradıklarına inanıyor.”
Şimdi Georgia depresyon tedavisi kapsamında haftada iki gün terapiye devam ediyor. Elizabeth’in anlattıklarına göre Georgia’ın öyküsünde intihar tehditleri de vardı ama hiç tehditten ileri gitmemişti. Şu sıralar, çocukların üniversite masrafları için kenara koydukları paranın bir kısmını Karayipler’de bir aylık tatile harcamayı Harold reddettiği için çok öfkeli; bir daha onunla konuşmayacağını söylüyor. Harold’ın buna tepkisiyse bıkkınlıktan ibaret.1
Vaka örneği 2
47 yaşında bakımlı ve çekici bir kadın olan Elsa terapiye “Kendimi yeterince iyi hissetmiyorum, hiç de hissetmedim” diyerek başvurmuştu. Depresyon ve umutsuzluk duyguları üçüncü evliliğinin dağılma arifesine gelmesiyle ciddi ölçüde artmıştı. Henüz boşanmamış olmakla beraber eşiyle evleri ayırmış olan Elsa, biçare halde yalnız başına bırakılmış olmaktan dolayı son derece öfkeliydi ve kendini değersiz hissediyordu. Bu durumla baş edemediğini, vaktini büyük oranda alışveriş yaparak, bütçesinin üstünde şeyler alarak, çok içerek, eşinin yerine koyabileceği birini arayarak geçirdiğini ifade ediyordu. “Evlilik terapisi işe yaramadı” diye anlatmıştı, “onu günde dört beş defa aramaya başladığımda numarasını değiştirip taşındı. Nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
Elsa’nın adeta iki yanı vardı. Bir yandan, ergenlerden beklenecek türden varoluşsal meselelerle meşguldü; hala “Elsa’nın gerçekte kim olduğunu” keşfetmeye çalışıyordu. Bir yandan da sert, hesapçı, hırçın görünüyordu. Eşine duyduğu öfke, boşanma koşullarının hayli makul olduğu düşünüldüğünde ölçüsüz kaçıyordu. İlişkilerinin çok da iyi olmadığını kabul ediyordu ama yine de bu evlilik Elsa’ya “biri oma fırsatı” vermişti. Bazen eşini “dünyanın en sevgi dolu insanı” diye tanımlıyor, bazense ondan “it herif” diye bahsediyordu.
Elsa’nın dengesizliği eskilere dayanıyordu. Büyük ağabeyiyle iletişimleri kopmuştu. Annesinin çok sayıda evliliğinden bir dizi kız ve erkek kardeşi bir o kadar da eski üvey kardeşi vardı. Aile içi çatışmalar artık samimi iletişimin yerini almıştı. Geniş ailenin hizipleşen bazı üyeleri birbiriyle görüşmeyi kesmişti. Elsa, annesi ne zaman evlense “kabağın onun başına patladığını” söylüyordu. Her evlilikle birlikte taşınmaları gerektiğinden, “Elsa çocukken kalıcı arkadaşlıklar kuramamış ve derslerinde de sıkıntı yaşamıştı. Notları annesinin umrunda olmayınca, okula tüm gücüyle asılmak yerine umursamaz bir tavır benimsemek Elsa’nın da işine gelmişti.
Elsa, eşlerinin hiçbirini gerçekten sevmediğini, her evliliğin sonunda “kendisini tamamen kaybettiğini” anlatmıştı. Biraz daha açması istendiğinde; üç defa hastaneye yatırıldığını, bunların ikisinin intihar teşebbüsü, diğerininse madde kullanımı yüzünden olduğunu paylaşmıştı. Her yatışın ardından tedavisine terapiyle devam ediliyordu, şimdi de görüştüğü bir terapist vardı. Bu son terapistini ilk başta çok beğenmiş, nihayet sorunun kökenine inebileceklerine inanmıştı. Oysa şimdi ona istediği zaman ulaşamamaktan, onunla haftada ikiden daha sık görüşememekten şikayetçiydi; bu durum onu hayal kırıklığına uğratmış ve öfkelendirmişti. Buraya daha fazla ilgi görebilmek için başvurmuş olduğu anlaşılsa da, Elsa yeniden halihazırda görüşmekte olduğu terapistine yönlendirildi.1
Vaka örneği 3
25 yaşındaki Jenny’yi psikolojik değerlendirmeye üvey annesi Vera getirmişti. “Bazen bana adeta tapıyor ama bazen de benden nefret ediyor.” demişti Vera hayretle. “Onu sevdiğimizi biliyor ama hep böyle yapıyor. Bazen işler iyice kötüye gittiğinde, bizi onu incitmek için arkasından dolap çevirmekle suçluyor.” Jenny’nin duygularını dizginleme çalıştığı açıkça görülüyordu. İlk başlarda düzgün davranışlar sergilerken birden çılgınca bir öfke ortaya çıkmış, bunu suçlamalar ve ihanete uğradığı duygusu izlemişti. Sözlerinin, duygularının anlamını takip etmek güçtü.
Jenny psikoterapiye yabancı değildi. Üvey annesinin anlattığına bakılırsa Jenny ergenlik yıllarında hastaneye yatmış ve ondan önce de iki defa, yaklaşık birer yıl terapiye devam etmişti. Öyküsünde esrar, alkol, amfetamin, “ekstazi”, LSD ve son dönemde kokain gibi madde kullanımları mevcuttu. İlk cinsel birleşmesini 12 yaşındayken büyük kuzeniyle yaşamıştı, o günden beri cinsel olarak aktifti ve erkek arkadaşsız kalmaktan nefret ediyordu. Jenny’nin annesi, o 9 yaşındayken kanserden ölmüştü. Babası iki yıl sonra Vera’yla evlenmişti. Vera’nın iki oğluyla Jenny’nin ağabeyi ilk günden beri iyi anlaşıyorlardı.
Jenny ise annesinin ölümüne ve akabinde babasının Vera’yla evlenmesine içine kapanarak, öfkelenerek, taşkınlık dozunu giderek artırarak, karışık tepkiler vermişti. Bir intihar teşebbüsünün, evden kaçma girişiminin, uyuşturucu bulundurmak sebebiyle tutuklanmasının ardından aile artık onunla baş edemeyeceğine karar vermiş ve onu 14 yaşındayken katı bir yatılı okula göndermişti. Hala arada intihar tehditleri savurduğu oluyordu. Ayrıca görünüşe bakılırsa, hayatta ne bir amacı ne de gerçek değerleri vardı.
Jenny’nin öfkesi bütüncül, kimseyi ayırt etmeyen bir yapıya sahipti. Onu bu noktaya getiren koşullara öfkeliydi. Hastaneden yeni taburcu olmuştu; bir konsere giderken daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp erkek arkadaşının cipinden atlayınca iç organlarında hafif yaralar oluşmuş, bu nedenle hastanede tedavi altına alınmıştı. O esnada erkek arkadaşıyla tartışmakta olduklarını, kafasının iyi olduğunu, sadece ondan uzaklaşmak istediğini, bu nedenle arabadan atladığını söylüyor, erkek arkadaşını “şeytan” diye tanımlıyordu. Vera’dan nefret ettiği açıktı: Görüşme sırasında onu birkaç defa “kötü kalpli cadı” olarak nitelendirmişti.
Gel gelelim en yoğun öfkesini babasına ayırmıştı. Babasının “hiçbir şeyi umursamadığını”, Vera’yla evlenerek onu ve annesinin anısını terke etiğini düşünüyordu. En kötüsü onu terk etmesi de değildi üstelik; bunun farkında bile olmamasıydı. “Bugüne dek yaptığı en hayırlı şey bana insanlara güvenmemeyi öğretmesi oldu. Çünkü bir gün yanında dururlar ama ertesi gün bir bakmışsın yok olmuşlar,” diye sürdürmüştü sözlerini. Açlık grevi bile yapmış, kendisini odasına kilitleyip babasının Vera’dan boşanmasını talep etmişti.
Jenny; annesine benzediği için, hal ve tavırları bile annesiyle aynı olduğu için babasının onu kendisinden uzaklaştırmak istediğine inanıyordu. Ona göre, babası yeni yaşamında rahmetli eşinin genç versiyonuna yer açamamıştı. Annesinin ölümünün ve babasına bu şekilde yabancılaşmasının, ona “içi boşalmış gibi” hissettirdiğini söylüyordu. “Bazen hayat ağır çekimde hareket etmek gibi ve ben de sanki gözlemciyim, her şeyi dışarıdan gözlemliyorum, hissizim.” Bu dönemlerde kimi zaman kendini jiletle kesiyordu. “Çünkü acıyor ama sonrasında daha iyi hissediyorum. Beni içerden sarsıp yeniden gerçekliğe çekiyor.”1
Vaka örneği 4
26 yaşında işsiz bir kadın, yoğun intihar düşünceleri ve kendini yaralama girişimleri nedeniyle terapisti tarafından hastaneye sevk edilmişti.
Hasta lise son sınıfa dek iyi bir görünüm sergiliyordu ancak neden sonra kendisini din ve felsefeye verecek, arkadaşlarından kaçacak ve kimliği konusunda yoğun kuşkulara kapılacaktı.
Notları iyi durumdaydı ancak daha sonra, üniversite yıllarında başarısı düşecekti.
Üniversitede çeşitli uyuşturucuları kullanmaya başlamış, ailesinin dinini terk etmiş ve özdeşleşebileceği karizmatik bir dinsel figür arayışına girişmişti.
Kimi zaman yoğun bir kaygı duygusu altında eziliyordu ancak kolunu jiletle kestiği zaman bu duygu birden bire yok oluyordu.
Üç yıl önce psikoterapiye başlamıştı ve başlarda terapisti inanılmaz sezgi ve empati yeteneğine sahip bir kişi olarak idealleştirmişti. Daha sonraları düşmanca ve talepkar davranmaya başlamıştı. Seansların sayısı gittikçe sıklaşmıştı ve bazen günde iki kez seans istediği oluyordu. Terapistini yaşamının merkezine oturtmuştu ve artık yaşamında başka hiç kimseye yer vermiyordu. terapistine karşı düşmanca duyguları aşikar olmasına karşın kendisi bunu göremiyor ve denetleyemiyordu. Terapistiyle yaşadığı zorluklar, kolunu kesmesi ve intihar tehditleri ile doruğa ulaşmıştı ve en sonunda terapisti onu hastaneye sevk etmek durumunda kalmıştı. (Kaynak: DSM III Casebook: A Learning Companion to the Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorder (1981), American Psychiatric Publishing Inc. izniyle uyarlanmıştır.)2
Referanslar
1Millon, T., Grossman, S., Millon, C., Meagher, S. & Ramnath, R. (2019). Modern yaşamda kişilik bozuklukları. (E. O. Gezmiş, Çev.)Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
2Kring, A. M., Johnson , S. L., Davison, G., & Neale, J. (2015). Anormal Psikolojisi. (M. Şahin, Çev.) İstanbul: Nobel Akademik Yayıncılık.
Bir yanıt yazın