Temsil Edilebilirlik Nedir?


Temsil edilebilirlik [representability], ruhsal aygıtın, bulunmayan bir nesnenin bir imge biçiminde hazır hâle getirilmesini mümkün kılan duyusal bir kapasitesidir. Bu kapasite, halüsinasyon sürecinde, sanatsal yaratımda ve rüya çalışmasında etkin olarak işlev görür; burada gizil ve soyut düşünceler görsel imgeler hâline dönüştürülür.

Temsil edilebilirlik kavramı, Sigmund Freud’un Rüyaların Yorumu [The Interpretation of Dreams] (1900a) eserinin “Rüya Çalışması [The Dream Work]” başlıklı 6. bölümünde ortaya konur; bu bölümde Freud, açık içerik ile gizil düşünceler arasındaki ilişkiyi ve soyut düşüncelerin seçilmesi ve görsel imgeler haline dönüştürülmesinde kullanılan psişik araçları inceler. Temsil edilebilirlik kavramı ayrıca, düşün içgüdüsel gücünün duyusal imgeler yoluyla gerileme [regression] mekanizması aracılığıyla bir arzu tatmini [wish-fulfillment] olarak anlaşıldığı “Düş Süreçlerinin Psikolojisi [The Psychology of the Dream-Processes] ” başlıklı 7. bölümde de yer alır.

Zihnin temsil edilebilirliği kullanımı sırasında, soyut düşünceler görsel bir dile dönüştürülür. Bu süreçte yer alan araçlar arasında, aşırı belirlenmiş öğelerin seçilmesi yoluyla yapılan yoğunlaştırma [condensation] ve psişik yoğunlukların çağrışımsal zincirler boyunca yer değiştirmesi [displacement] bulunur. Temsil edilemeyen mantıksal ve nedensel ilişkilerin atlanması, plastik sanatları çağrıştırır; ancak yoğunlaştırılmış terimlere indirgeme, şiir çalışmasına ve sözcük oyunlarıyla elde edilen belirsiz sözdizimine de benzer. Bu çalışmanın amacı, serbestçe akan enerjinin görsel imgeler tarafından çekilmesini sağlamak ve aynı zamanda bu bozunmalar [distortions] aracılığıyla zihnin endopsişik sansürünü tatmin etmektir. Herbert Silberer’in özsembolleştirme [self-symbolization] anlatısında belirttiği birincil temsil-zorlantısı [primary representation-compulsion], bu biçimsel gerilemenin [formal regression] amacını gözden kaçırmamıza yol açmamalıdır: içsel gerilime son vermek ve nesnenin duyusal izi ile onun varlığına ilişkin yanılsamayı “yeniden bulmak [re-finding]”. Böylelikle rüya, bir arzuyu halüsinasyona benzer [hallucinatorily] bir biçimde gerçekleştirir ve bu gerileme hem zamansal hem de topografiktir; çünkü dile getirilen arzu bilinçdışı kökenlidir ve çocukluk dönemine aittir.

Freud, “Düş Kuramına Metapsikolojik Bir Ek [A Metapsychological Supplement to the Theory of Dreams]” (1916–17f [1915]) başlıklı makalesinde, metapsikoloji tarafından genişletilmiş bakış açısıyla, halüsinasyona benzer süreci hem topografik hem de psikopatolojik boyutlarıyla ortaya koymuştur. Temsil edilebilirlik, içgüdüsel bir talebin bilinçli bir yatırıma [cathexis] uğramasını içerir; negatif halüsinasyon ise gerçeklik algısının inkâr edilmesini mümkün kılar.

Piera Aulagnier, “Görsel Dilden Yorumcunun Diline”de (Du langage pictural au langage de l’interprète, 1980), psikoz bağlamında, analistin yorumunun dinamik olarak etkili olabilmesi için temsil edilebilirlik kavramının dikkate alınmasının gerekli olduğu fikrine geri dönmüştür; özellikle şey-sunumlarına [thing-presentations] sabitlenmiş kalan belirli düşünme biçimleri açısından bunu vurgulamıştır.

Temsil edilebilirlik terimi, temsil [representation] terimiyle aynı çeviri sorunlarını ortaya çıkarır; çünkü representation İngilizcede Almanca iki farklı terimi –Darstellung ve Vorstellung– karşılamak için kullanılır. Gerçekten de İngilizce terimler, Almancadaki Stellung-da ifadesine içkin olan ve tüm halüsinasyon benzeri üretimlerle ilişkilendirilen nesnenin varlığı (orada oluşu) çağrışımını tam olarak yansıtmaz. (KATIA VARENNE)

Kaynak:

Macmillan Reference USA. (2005). Representability. İçinde International dictionary of psychoanalysis (1. baskı, s. 1476).

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir