“Otoerotizm [autoeroticism]” terimi, başka bir kişinin müdahalesi olmaksızın cinsel doyum elde etmeye yönelik davranışları ifade eder (en belirgin örneği mastürbasyondur). Ancak bu terim, Freudyen psikoseksüellik anlayışı göz önünde bulundurulduğunda, genellikle daha geniş bir şekilde anlaşılır; zira Freud’a göre, birçok farklı bedensel haz, cinsel doyum değerini kazanabilir. Bu anlamda, genitallerin dahil olması zorunlu değildir. Bu anlayış genişletildiğinde, bazı psişik etkinlikler için de benzer bir durumdan söz edilebilir: Örneğin okuma, halk arasında yaygın bir inanışa göre, “yalnız yapılan bir ahlaksızlık [solitary vice]” olarak nitelenmiştir. Buna karşılık daha az yaygın bir terim olan “alloerotizm [alloeroticism]”, başka bir kişinin yardımıyla elde edilen cinsel doyumu ifade eder.
Sigmund Freud, bu terimleri Havelock Ellis’ten almış ve görünüşe göre onları ilk kez 9 Aralık 1899 tarihli Wilhelm Fliess’e yazdığı bir mektupta kullanmıştır:
En alt düzeydeki cinsel katman otoerotizmdir; bu, herhangi bir psikoseksüel hedef olmaksızın yalnızca yerel haz duyguları talep eder. Bunun ardından allo-erotizm [allo-erotism] (homo- ve heteroerotizm [homo- and hetero-erotism]) gelir, ancak otoerotizm de bağımsız bir akım olarak varlığını sürdürmeye devam eder.
(Freud, 1950a, s. 280)
Bu ilk tanıma göre, otoerotizm ilk ortaya çıkan cinsel düzey olurdu, ancak hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmazdı. Freud, bu düşüncesini “Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme [Three Essays on the Theory of Sexuality, 1905d)]” adlı eserinde ve daha sonra eklediği dipnotlarda netleştirmiştir. Freud, emmenin [sucking] temel bir etkinlik olduğunu düşünmüştür:
Çocuğun dudakları, bizim görüşümüze göre, erotojenik bir bölge gibi davranır ve hiç kuşkusuz, sıcak süt akışının yarattığı uyarım, haz verici duyumun nedenidir. Erotojenik bölgenin doyumu, ilk aşamada, beslenme gereksiniminin karşılanmasıyla ilişkilidir.
(Freud, 1905d, s. 182)
Freud, 1915 yılında şu açıklamayı eklemiştir:
Başlangıçta, cinsel etkinlik, kendini korumaya hizmet eden işlevlere bağlanır ve onlardan bağımsız hale ancak daha sonra gelir… Çocuk, emme eylemi için dışsal bir bedeni kullanmaz, bunun yerine kendi derisinin bir parçasını tercih eder; çünkü bu daha kullanışlıdır, çünkü bu şekilde, henüz denetleyemediği dış dünyadan bağımsız hale gelir.
(1905d, s. 182)
Bu, Freud’un en önemli savlarından biridir: Bebeklik dönemi cinselliği [infantil cinsellik], gelişimini, yaşam için temel bir işlevi kullanarak sürdürür ve daha sonra bu işlevden ayrışarak bağımsızlaşır.
Ancak, bu otoerotik doyum, her nesne kateksisinde/yatırımında [object cathexis] gerekli değildir; zira bu ayrışma yoluyla çocuk, ilk nesnesi olan memeden -ki bu nesne, hem varsanısal doyumun [hallucinatory satisfaction] aracı, hem de ardından gelen hayal kırıklığının kaynağıdır- özgürleşir. Bu hayal kırıklığı ise, ilk temsillerin [representations] doğumuna yol açar.
“Narsisizm Üzerine: Bir Giriş” (On Narcissism: An Introduction, 1914c), Freud’un bu düşünceyi bir adım daha ileri taşımasını sağlamıştır. Çocuk, kendi kendisini doyum için bir “nesne” olarak kurduğunda, artık mesele, belirli bir erotojenik bölgede gerçekleşen otoerotik etkinlikteki gibi yalnızca dürtü doyumu değildir; bunun yerine, bu durum, dürtü ile nesnenin birleşiminin başlangıcını temsil eder:
O zamana dek birbirinden ayrışmış durumda olan cinsel dürtüler, tek bir bütünlük içinde birleşir ve egoya bir nesne olarak yatırımda bulunur.
(1912–13a, s. 89)
Bu birleştirici hareket, daha sonra ilk “nesne seçimleri [object choices]” sırasında başka bir kişiye yönelir ve bu da sonraki tüm cinsel yaşamı belirleyecek olan yapının temelini oluşturur. Freud, bu görüşlerini daha sonra geliştirerek, bebeklik dönemine özgü genital organizasyon üzerine yazdığı 1923 tarihli makalesinde (1923e) bu sürece genel bir bakış sunmuştur.
Dolayısıyla, otoerotizm, psikoseksüel gelişimin erken bir evresini karakterize eder. Ancak, yukarıda alıntılanan Freud’un 1899 tarihli Fliess’e mektubunda da kabul ettiği üzere, “varlığını sürdürmeye devam eder” ve bu durum, pek çok yaygın klinik bulguyla da doğrulanır. Otoerotizm, ayrıca birçok bozuklukta da önemli bir rol oynar: Psikozlarda, istilacı bir biçimde ortaya çıkabilir (Gillibert, Jean, 1977); bu durum, Daniel Paul Schreber vakasında gözlemlenmiştir (Schreber, 1903/1988; Freud, 1911c); ya da yetersiz şekilde bulunabilir (Botella, César ve Sára, 1982). Bu alanda -tıpkı birçok başka alanda olduğu gibi- tanısal boyut [diagnostic dimension] ile psikogenezle ilgili boyut [psychogenetic dimension] birbirini tamamlar niteliktedir.
Kaynak:
Macmillan Reference USA. (2005). Autoeroticism. İçinde International dictionary of psychoanalysis (1. baskı, s. 141).
Bir yanıt yazın