İyi bölme: Deneyimleyen ego-gözlemleyen ego ilişkisi

Yazar:

Kategori:

Brian A. SHARPLESS, Psikodinamik Terapi Teknikleri: Bir Dışavurumcu ve Destekleyici Müdahaleler Rehberi adlı kitabında bizi bir kavramla tanıştırıyor: iyi bölme (good split). Bu, bazılarının terapötik bölme (therapeutic split) olarak adlandırdığı fenomendir.

Bilindiği üzere, bir savunma mekanizması olarak bölmenin çağrışımları psikoterapi literatüründe çok olumlu değildir. Bölme, literatürde, ilkel bir savunma mekanizması olarak kabul edilir. Yazar, iyi bölme ile, bize söz konusu savunma mekanizmasını değil başka bir fenomeni anlatıyor.

İyi bölmede ego, belirli işlevler açısından, ikiye bölünür. Bu şekilde, farklı işlevleri yerine getiren iki egodan -veya egonun iki parçasından- bahsedebiliriz:

  1. deneyimleyen ego (experiencing ego),
  2. gözlemleyen ego (observing ego).

Söz konusu durumları anlayabilmenin yollarından biri, Freud’un, mesela id, ego ve süperego’da yaptığı gibi, kişileştirme yöntemini kullanmaktır. Kişileştirme ile, söz konusu fenomenleri müstakil özelliklere sahip kişiler gibi düşünebiliriz.

Deneyimleyen ego, egonun deneyimleyen kısmıdır. O sadece deneyimler. Deneyimin kendisi üzerine muhakemede bulunmaz, düşünmez, deneyimle ilgili sebep sonuç ilişkisi kurmaz, olan bitende anlam aramaz, deneyimin sonuçları ile ilgilenmez… O, hisseder, deneyimler, yaşar, kendini kaptırır… O, kendini oyuna kaptırmış veya yediği dayağın acısını çekmekte olan bir çocuk gibidir. Demek ki deneyim haz da içerebilir acı da -veya hazsızlık.

Gözlemleyen ego, egonun gözlemleyen kısmıdır. O, deneyim üzerine düşünür, olan bitende anlam arar, olan bitenler arasında bağlantılar kurar, deneyimin sebep ve sonuçları üzerine düşünür… O, oyun oynayan veya dayak yemiş bir çocuğu gözlemleyen bir araştırmacı gibidir. Hazza da bakar acıya da.

Deneyimleyen ego kendini filme kaptırır, gözlemleyen ego ise yönetmenin meramını merak eder. Deneyimleyen ego -iyi veya kötü- çayın tadını alır, gözlemleyen ego ise çayın nasıl demlenmiş olabileceği üzerine kafa yorar.

Psikoterapinin -özellikle de içgörü odaklı psikodinamik psikoterapinin- etkililiği, danışanın, egosunun deneyimleme (experiencing) ve gözlemleme (observing) işlevlerini ayırabilme becerisine bağlıdır. Dolayısıyla, iyi bölme kapasitesi düşük birinin, kapasitesi artana kadar, içgörü odaklı psikoterapiden istifade etmesi çok zor olacaktır.

Herkesin -kişilikleri en ilkel düzeyde örgütlenmiş olanların bile- az ya da çok, iyi bölme kapasitesine sahip olduğu düşünülür. Genel bir kabul şudur: Her psikotik örgütlenme içinde normal/nevrotik bir “çekirdek” bulunur. Bunun tersi de doğdur: Her normal/nevrotik kişilik örgütlenme içinde psikotik bir “çekirdek” bulunur.

İyi bölme, ego parçalarından birinin önemsenmemesi demek değildir. Danışanın/hastanın, herkes gibi, hem deneyimlemeye -mesela hissetmeye- hem de deneyimlerini gözlemlemeye -mesela hissettikleri üzerine düşünmeye- ihtiyacı vardır. Farklı bir durumda, söz gelimi, kişi ya hissetmez ya da ne hissettiğini bilmez.

İyi bölme, psikodinamik tanı açısından da işlevseldir. Genel olarak, iyi bölme kapasitesi ile kişilik örgütlenme düzeyi arasında şöyle bir ilişki kurabiliriz: Kişinin iyi bölme kapasitesi ne kadar yüksekse kişilik örgütlenme düzeyi de o kadar yüksektir.

Psikoterapist, psikodinamik psikoterapi sürecinde, bağlamsal olarak, deneyimleyen veya gözlemleyen egoyu önceleyebilir. Yani, danışanın, bazı durumlarda deneyimleme bazı durumlarda da gözlemleme becerisi öncelenebilir. Genel bir ilke olarak, psikoterapi sürecinin genelinde, hem deneyimleyen ego hem de gözlemleyen ego işlevinde bir artış beklenir. Psikodinamik terapinin sonunda danışanlar, hem deneyim alanlarını zenginleştirmiş hem de gözlem güçlerini artırmış olmalıdırlar.

– İyi bölme nasıl teşvik edilebilir? Psikoterapist iyi bölme becerisini tüm terapi boyunca teşvik edebilir, bunun için de, aşağıdakiler gibi, bazı stratejiler kullanabilir:

  • Terapist danışana, psikoeğitim (psychoeducation) çerçevesinde, iyi bölme hakkında bilgi verebilir. Bunu yaparken, genelde olduğu gibi, jargondan kaçınır -söz gelimi iyi bölme terimini bile kullanmayabilir. Danışana, onun seviyesine uygun, onun kullandığı bir dille anlatabilir meseleyi. Yan, taraf, parça gibi kavramlar terapistin işine yarayabilir. Şuna benzer bir ifade kullanabilir mesela: Bir yanımız olayları sadece yaşarken bir yanımız da olan bitenler üzerine düşünebilir. Bunları “deneyimleyen” ve “gözlemleyen” yanlarımız olarak tanımlayabiliriz.
  • Psikoterapist danışana, düşünmesini, olan bitene bakmasını teşvik edecek sorular sorabilir –sorgulama (questioning) ve netleştirme (clarification) tekniklerini kullanabilir. Mesela, panik atağından şikayetçi bir danışan, panik atağını herhangi bir şeyle bağlantısız bir deneyim olarak yaşayabilir ve öyle anlatabilir. Terapist, iyi bölme bağlamında, danışana şu tür sorular sorabilir: Panik atağı esnasında zihniniz ne ile meşguldü acaba? Danışan, henüz bir farkındalık sahibi olmadığı için, “Hiç bir şeyle. İşten çıkmıştım ve eve doğru yürüyordum” diye cevap verebilir. Terapist sorgulamayı uygun bir şekilde derinleştirdiğinde, danışan şunları dile getirebilir: Aslında ertesi günü düşünüyordum. Ertesi gün, kayınvalidem misafirliğe gelecekti bana. O çok eleştirel bir kadın. Etrafındakilerle ilgili hep olumsuz şeyleri dile getirir…
  • Terapist danışanının merak duygusunu tetiklemeye çalışabilir. Uygun müdahalelerle -sorgulama, netleştirme, yüzleştirme gibi- danışanın yaşadıkları ile iç dünyası arasında bağlantı kurmasını teşvik edebilir. Şöyle diyebilir söz gelimi: Sizce sadece kayınvalidenizin eleştirelliği mi rahatsız ediyor sizi, yoksa, genel olarak, eleştirilmekle ilgili bir hassasiyet taşıyor olabilir misiniz?
  • Genel bir varsayım olarak şunu söyleyebiliriz: Danışanlar bir şeyi neden yaptıklarına (yani içsel motivasyonlarına) dair bir açıklamaya sahip olduklarında değişim için daha fazla motive olabilirler. (Ancak hatırlatmalıyım ki, bunu bir kural olarak kabul edemeyiz. Hatta, bir açıklama peşinde koşmak, danışan için temel bir savunma mekanizması olarak bile işlev görebilir. Değişim motivasyonunun dinamikleri çok çeşitlidir.) Bu yüzden, terapist, uygun yüzleştirme (confrontation) ve yorumlamalarla (interpretation) da danışanın iyi bölme becerisini, merakı üzerinden, teşvik edebilir.

İyi bölme ile ilgili düşüncelerinizi yorum kısmında paylaşırsanız sevinirim. Aklınıza takılan ve yazıda cevabını bulamadığınız soruları da sorabilirsiniz -bu şekilde yazıyı geliştirebiliriz.


Yorumlar

“İyi bölme: Deneyimleyen ego-gözlemleyen ego ilişkisi” için 4 yanıt

  1. Gözlemleyen ego, deneyimleyen ego örnekleri çağrışım olarak erken yaşlarıma götürdü. Açıklayıcı bir yazı olmuş hocam🙏🏻

    1. Rica ederim. Yazı faydalı olduysa ne mutlu…

      1. Terapi sürecinde geliştirmeye çabaladığımız tam da bu. Çok faydalı bir anlatım olmuş, teşekkürler 🙂

        1. Ben teşekkür ederim Ezgi Hanım. Evet, psikoterapinin hedeflerinden biri de danışanın “iyi bölme” becerisini geliştirmektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir